30 Haziran 2014 Pazartesi

Bu Sıcakta Makyaj Mı? Şaka Yapıyor Olmalısınız :)

Hayır normalde de pek makyaj yapan, gözünden eyelineri eksik etmeyen biri değilim ama sıcaklar bastırınca daha da hafifliyor makyaj çantam. Tam olarak yukarıdaki ürünler olmasa da mantık aynı kapatıcı, maskara, allık ve güneş kremi. Ne bir eyeliner, ne bir far ya da fondöten asla girmiyor o çantaya. Zaten sabah uykusu tatlı geldiğinden bu ürünlerden sadece güneş kremini evden çıkmadan sürüyor diğerlerini işe gelince uyguluyorum :p

Ha bir toplantım varsa ya da iş çıkışı dışarıda takılacaksam renkli nemlendirici, BB-CC krem tarzı hafif bir ürünü de alıyorum yanıma. Ama onun dışında şu sıcaklar geçene kadar arzuhalimiz budur. Şimdi neler kullanıyorum tek tek bakalım.


Vichy Capital Soleil Velvety Cream SPF 50+ : Benim gibi kuru ciltli birisi için uygun bir krem yalnız kokusu çok fena. Yüzümü sürdükten biraz sonra eser kalmıyor o lanet kokudan yoksa kullanamazdım hayatta.
Maybelline New York Instant Age Rewind Eraser Dark Circles Treatment Concealer: Tam derdime çare değil ama hafif, gözaltlarımı yormayan, tek başına uygulandığında ten makyajı yapılmamış cildimde sırıtmayan bir ürün, yazısı burada.
The Balm Hot Mama Allık: Eğer ten makyajı yapmıyorsam içimdeki ışıltıları tenimi daha canlı gösterdiği için tercih ediyorum. Ama ten makyajı yaparsam tercihim Sleek Makeup'ın Suede allığı oluyor. Alalı yıl oldu ama yazısı gelmedi hala :(
Watsons Magic Lip Balm: Dudaklarım o kadar hassas ve kuru ki lipbalmsız bir hayat düşünülemez benim için. Sürekli sıvı tüketilen şu günlerde rujun her bardakta bıraktığı leke ve sürekli tazeleme ihtiyacından muzdarip olmamak için de tercih ediyorum bu ürünü. Dudaklarıma çok doğal bir renk veriyor ve nemlendiriyor, e daha ne olsun :)
Avon Aero Volume Maskara: Sevgili Görkem'in blogunda görünce denemeye kadar vermiştim bu maskarayı. Pek hacim ve uzunluk vermiyor ama çok hafif, varlığını hissetmiyorsunuz. Kirpiklerimi biraz daha belirgin hale getiriyor, bu da bana yetiyor açıkçası.

27 Haziran 2014 Cuma

Tek Derdim Ne İzlesem: Suits

16sına kadar hukuk okumak isteyen lakin bu ülkede onun hayallerindeki gibi olmadığını anlayınca çark eden biri olduğumdan mıdır nedir avukatların, ilginç davaların olduğu dizileri pek severim ki bu konuda birinci dizim the Good Wife'tır.

Suits ise sevdiğim tüm dizilerin sezon finali yapmasıyla ne izleyeceğim ben derdine düşmüş bünyeye ilaç gibi geldi. Zaten bir başlayın Harvey Specter'i görünce bırakamayacaksınız eminim :p Ah ilk gördüğüm anda Mr. Grey'i filmde bu adam oynamalı dedim ki benim gibi düşünen birçok insan varmış.

Neyse birazcık konusundan bahsedelim:
Hukuk fakültesinden atılan, okuduğu hiçbir şeyi unutmadığı bir hafızaya ve üstün zekaya sahip olan Mike Ross'un yolu, Harvard mezunu Harvey Specter ile kesişir. Specter ise New York’un en iyi “iş bitiricisi” olarak bilinen avukatıdır, laf aramızda pek yakışıklıdır. Specter'in kendisine Harvard mezunu bir yardımcı avukat alması gerekir Tesadüf eseri Mike ile karşılaşırlar ve Mike'ın da Harvard mezunu olduğu yalanını söyleyerek beraber çalışmaya başlarlar.

Mike ve Harvey dışında dizinin en renkli karakteri Donna dersem abartmış olmam, kendisini anlatmam mümkün değil.
Genel olarak gayet başarılı, sürükleyici bir dizi. İzleyecek yeni şeyler arayışında iseniz bir şans verin derim :)


p.s. Diziyi öneren Buddha'ya teşekkürler.

25 Haziran 2014 Çarşamba

Neden Anne?

Laf aramızda senden pek hazzetmiyorum Anne Hathaway.
Ama şu haline baktıkça sormadan da edemiyorum, bir insan kendine bu kötülüğü neden yapar?

Bak yorum bile yapmıyorum kıyafetine o kadar acıdım sana.

18 Haziran 2014 Çarşamba

Mayokini Giymeden Önce Bi Daha Düşünün!

İkoncalanlara uyup  göbeği kapalı, böğrü açık, orasından burasından ip geçen abidik gubidik şekilli mayokinilere heves ettiyseniz bu posta bi bakın derim. Ben zaten klasik şeyler insanı olduğumdan bikini-mayo konusunda tercihlerim bellidir, asla değişmez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez :p O nedenle şık görünse bile bu tarz tasarımlardan uzak kaldım. Sonuçta amaç salt şıklık değil aynı zamanda işlevsellik. Postmodern amele yanığı olmamak için mayokini giymeden bi daha düşünün derim :)


ps. ilk fotograftaki arkadaş neden olmayan göğüslerini saklama gereği duymuş sormasam çatlarım :p

16 Haziran 2014 Pazartesi

Kendall, Kim'in Yokluğunu Aratmıyor

Kardashian ailesine olan merakım malumunuz. Her ne kadar buralarda daha çok Kim'i konuk etsem de ailenin en beğendiğim üyesi boyuyla, posuyla ana bir bana ayrı kardeşlerden Kendall Jenner. Genelde giyim tarzını da beğenirdim ama  Kim çocuğuna bakmakla meşgul olduğundan  ulvi görevi "aman gündemi boş bırakmayalım"ı Kendall'a devretmiş sanırım. O da bu görevi yerine getirmek için elinden geleni yapmış, değil mi?
Derin göğüs dekoltelerinde oramız buramız açılmasın diye kullandığımız çift taraflı bantları mı kullanmışlar bilmem ama yürürken bu kadar hareket eden bir bölgede elbisenin hiç falso vermemesi takdirimi kazanmadı da değil :p

3 Düğme Kuralı


Her kıyafeti giymenin bir adabı var değil mi? Söz konusu ceket olunca yabancıların 3 button rule - “sometimes, always, never” dediği bir şey var. O kurala göre:

  • Bazen ceketin üst düğmesini iliklemekte sakınca yoktur- tabi ortadaki düğme de eşlik edecek ona.
  • Her zaman ceketinizin orta düğmesini ilikleyebilirsiniz.
  • Asla ceketin son düğmesini ilikleme gafletine düşmeyin.
İşte bu kadar basit :)

12 Haziran 2014 Perşembe

Sütyensiz Kadın, Savaşsız Dünya



Sütyen takmak bile zor gelirken, eski zaman kadınları işkence aletlerinden hallice korselerle salınıyorlardı ortalarda. İçinde nefes alması ayrı oturması,kalkması ayrı dert olan korseleri çok gerilerde bıraktığımız için  mutluyum.

Birinci dünya savaşı ile sütyen arasındaki ilişkiden bahsetmek istedim aslında ama ona gelmeden önce sütyen nasıl icat edilmiş hatırlamakta fayda var. 1910 yılında bir baloya katılacak olan 19 yaşındaki Mary Phelps Jacob, büyük gögüsleri yüzünden korsesi elbisesini giymesine izin vermeyince alıyor eline iki mendili ve bunu tel ve kurdelelerle tutturarak gününü kurtaracak bir şey yapıyor ve pek sevdiği elbisesini giyip baloda arzı endam eyliyor. Tabi gecenin en dikkat çeken ismi oluyor ve çevresindeki kadınlar bana da yap bana da yap diyince girişimci ruhu sayesinde bu işe el atıyor ve icat ettiği ürünün 1914 yılında patentini alıyor.

Bi yandan da dünya I. Dünya Savaşı ile uğraşıyor. Amerikalılar bakıyor ki metal sıkıntısı kapıda. Ne yapsak ne etsek diye düşünürken hangi aklıevvelin aklına geldiyse diyor ki kadınlar korse almasın, giymesin, tez duyurula. Muhtemelen bu öneriyle gelene kıs kıs gülmüştür birileri ama bu çağrıya kulak verince kadınlar, tam 28,000 ton metal kurtarılmış oluyor.

Lakin kadınlar memelere özgürlük demiyor. Muhtemelen içlerinden birisi "ya geçenlerde bizim komşu kızında gördüm şöyle bir takıyordu" diyip tam olarak şimdiki şekliyle olmasa da sütyen denilen nesnenin toplum hayatında yaygınlaşmasının temellerini atıyor. Bakıyorlar ki eskiye göre kat be kat rahat, çalışmalarını vs kısıtlamıyor hemen yayılıyor ülke geneline. Tabi ülke çapında kalmıyor sütyenin bu popülaritesi, diğer kıtalara da sirayet ediyor.

İşte kadın dediğin hep fedakar, hep yaratıcı.

11 Haziran 2014 Çarşamba

Bronzlaşamayanlardan Mısınız?

Buğday tenli hatta esmer sayılacak bir insanım ama cildimin güneşe toleransı neredeyse sıfır. Korunmadan güneşe çıkmaya göreyim cildim kabarır, kaşınır ve hatta beyaz tenliler gibi kızarır. Lakin abartmamak kaydıyla bronz teni seven bir insanım. Bu sebeple hem korunarak hem de bronzluğu artıran yağları vs. kullanarak yanma çalışmalarına başlıyorum yaz başında bu sene olduğu gibi. Amma velakin ben yanamıyorum arkadaş. Ne Eda Taşpınar yağlarını sürmediğim ne solaryumlara gitmediğim kaldı. Vücudumun üst kısmı bir nebze de olsa istediğim kıvama gelse de iş bacaklara gelince yanmıyorum. Tüm yaz güneşin altında kalsam da o bacaklar yanmıyor. Normalde solaryuma gidenlere saydıran bir insanım ama tükürdüğümü yalayıp solaryuma bile gittim geçen senelerde bembeyaz çıkmayım insan içine diye ama bana mısın demedi. Bu konuda şikayetlenen çok insan duyuyorum belki bir çaresini bulan da vardır, varsa paylaşın lütfen kuzum :P

Peki bacaklarım istediğim bronzluğa gelmiyor diye vazgeçiyor muyum, tabi ki de hayır. Zaten doğru düzgün güneş göremediğimiz şu günlerde giydiğimiz elbiselerin , eteklerin altında bembeyaz durmasın o bacaklar diye bizi düşünen ürünler mevcut - special thanks to Sally Hansen ;)


Bacak fondöteni, bacak spreyi, kremi diye anılan bu ürünlere mutlaka rastlamışsınızdır. Yaklaşık 4-5 yıldır bu tarz ürünleri kullanan biri olarak haklarında iki laf etmek istedim. En favorim tabi ki Sally Hansen Airbrush Legs bacak spreyleri. En açık tonu hariç diğerlerini vücudumun diğer kısımlarının bronzluk derecesine bağlı olarak sürekli kullanıyorum. Ne bir akma ne de bulaşma söz konusu. Bacakları pürüzsüz göstermesi de cabası. Ülke sınırları içinde gereksiz pahalı satılsa da parasının hakkını sonuna kadar veren bir ürün. 
Geçen sene ise Watsons'da bu ürüne benzer olarak Sun Shimmer by Rimmel London Instant Tan Bronzlaştırıcı Spreye denk geldim ve 20 TL civarındaki fiyatını görünce bir şans vermek istedim. Renk skalası Sally Hansen'e göre daha kısıtlı olsa da Medium tonu beni gayet mutlu etti. Yine gün boyu kalıcı bir ürün, uyguladıktan 5 dakika sonra üzerinizi giyerseniz bir bulaşma söz konusu olmuyor bunda da . Eğer ben Sally Hansen'e o kadar para vermem diyorsanız öneririm.
Yine Watsonslarda Rimmel London Sun Shimmer Instant Tan Make-Up şeklinde krem formda bir ürün de var. Lakin onu dalgasız ve eşit uygulamak daha uğraştırıcı geldi bana. Her ne kadar verdiği görünümü sevsem de pratik değil. O nedenle sprey ürünler oldukça kullanacağım bir ürün değil.
ah unutmadan bir de bu ürünleri daha kolay çıkarmak için Rimmel Instant Tan Eraser adlı bir ürün de mevcut. Bu tarz ürünler kullanıyorsanız mutlaka edinin derim.


Tabi bunlar günlük çözümler. İsterseniz güneşsiz bronzlaştırıcı ürünler kullanıp daha uzun süreli bronzluk elde edebilirsiniz. Lakin o ürünleri uygulamak zor. Uygulamadan saatler sonra renk verdiğinden düzgün uygulamadıysanız vay halinize. Bir de onların verdiği bronzluk daha bir turuncu ve doğal olarak da yapay duruyor. Bu zamana kadar Sally Hansen, Bioderma, Nivea gibi markaların otobronzanlarını denedim ama memnun kalmadım maalesef.



9 Haziran 2014 Pazartesi

Bikini Mevzusu : Triangl

Muhtemelen bir yerlerde denk gelmişsinizdir bu bikinilere. Dalış kıyafetleri gibi neopren malzemeden yapılan bu bikinileri her gördüğümde iç geçiriyorum. Instagramda satan pek çok hesap mevcut ama tabi ki orjinallerini değil. Lakin kendi sitelerinden sipariş vermek mümkün. Işınla beni Scotty diyorsanız tık tık!
Ben en çok üstteki Milly modellerini beğendim ki bu serinin iç çamaşırları da mevcut. Böyle balkonet tipi çamaşırlara zaafım var zaten. Söz konusu bikini olunca üst kısmının destek bakımından da daha yararlı olacağı kanaatindeyim. 

Milly'den sonraki favorim ise Winnie modeli. Özellikle bu modelin siyahı çok cezbedici. 

Tabi böyle iddialı renkleri pat diye bembeyaz tende giymemek bu abla gibi bronz olmak lazım.



Bir de böyle üçgen modeller var ama daha çok yukarıdaki gibi göğsü olmayanlara hitap ediyor. Hazır fırsat bulmuşken söyleyelim bu avuç içi üçgen bikinileri sadece küçük göğüslü bayanlar giysin lütfen :)

Beni "Mim"lediler Sen Kaç! #2

Mim yapmayı sevmiyorum diye diye blogu mimlerle dolduracağım yakında. Sevgili Maya beni mimlemiş sizler de kimdir bu blog sahibesi ne sever ne sevmez topluca görün diye cevapladım ben de :)

Blog açma hikayen nedir?
Blogu taaa 2010 Eylül'ünde açmışım. Neden açtım hatırlamıyorum ama muhtemelen gezip gördüğüm onca makyaj, moda blogundan sonra bir heves açmışımdır. Sırf avarelikten anlayacağınız :)

Blog ismi nereden geliyor? Neden bu isim?
İsmin özel bir sebebi yok hatta blogumun şu anki halleriyle de pek alakasız sanırım ama artık adımız bu kaldı artı yeni isim düşünmek istemediğimden - ya da üşengeçliğimden- kaldı öyle. Neden bu isim derseniz o sıralar açılan tüm bloglar moda, makyaj üzerine olunca aklıma biraz da ironi yapalım diye öyle yüzeyselim tek derdim ne giysem mesajı veren bu ismi seçtim vakt-i zamanında.

Hangi mevsimi seversin?
Sonbahar, aylardan da Eylül.

Bu mevsim size neyi çağrıştırıyor?
Doğumgünüm, evlilik yıldönümüm, ilişkimizin başlamısının yıldönümü bu mevsimde yer aldığından dolayı bolca hediye :)

Kırmızı ruj mu eyeliner mı?
Gözümün üzerinde öyle nizami bir çizgi bana yapay geliyor. Artı kocaman gözleri olan bir insan olduğumdan bir de eyeliner sürünce suratımın yarısı gözden ibaret gibi oluyor bu nedenle göz makyajına mesafeliyim. Tercihim hafif dağıtılmış bir kalem ve de maskaradan ibarettir konu göz olunca. Kırmızı ruju severim ama sürmesi ayrı taşıması ayrı dert. Bir de köfte dudaklı bir insan olan bendeniz için fazla iddialı oluyor. Ama siyah, sade bi kombin yaptıysam kırmızıdan şaşmam :)
Blog yazmak sana ne kazandırdı?
Burada istediğim gibi atımı koşturduğum için ne istesem söylediğim, yazdığım,umarsızca ahkam kestiğim bir ortam kazandırdı bana. Bunun yanı sıra okumaktan zevk aldığım insanlar tabi. Bir de sağolsun her yeni ürünü aklıma sokan bloggerlar sayesinde var olan alışveriş tutkumu daha da güçlendirdi :p

Kitap okumak mı bir şeyler yazmak mı?
Önce okumak, sonra yazmak.

Şiir mi roman mı hikaye mi?
Şiirin öyle roman okur gibi okunacak bir kategoriye girdiğine inanmıyorum. Daha özel bir an gerektiriyor. Ama tuvalette bile kitap okuyan bir insan olarak roman, hikaye, her bi' şey.

En çok etkilendiğin film?
Hayatın boyunca en sevdiğin bla bla bla sorularına yanıt veremedim. Ben bunlarda nokta atışı yapacak kadar emin cevaplar veremiyorum. En sevdiğin yemek ne deseniz de kalırım öyle. Ama adet yerini bulsun en son Her epey etkilemişti beni.

Hangi tür kitap / film?
Korku filmleri bana pek yapay geldiğinden zevk almam ama onun dışında kendimi kategorilerle kısıtlamam.Türden ziyade oyuncu, yönetmen vs. benim için daha belirleyici faktörler. Kitap konusuna gelince aslında okumayı çok sevdiğimden elime geçen her kitabı okurum ama sürekli aynı türleri arka arkaya okumayı sevmem.

Öğrenci olmak mı iş hayatı mı?
22 yıllık öğrenci, 5 yıllık bir çalışan olarak kesinkes söylüyorum ki öğrencilik :) İş hayatını seviyorum ama insan faktörü öğrenciliktekinden daha etkili maalesef işinizden zevk almanızda.

Kitap okumak mı film izlemek mi?
Film izlemek sanırım, daha fazla besliyor insanın duyularını. Bir de yalnız izlemiyorsanız daha keyifli.

Klasik giyinmek mi spor giyinmek mi?
Aslında ikisi de değil. Smart casual bir tarz benimsedim diyelim.

Almaktan asla vazgeçmeyeceğin şey ne?
Tıp bir çaresini bulana kadar mac prolongwear concealar nw25. Aklınızda olsun :p

En sevdiğin yemek nedir?
Yukarıda ne dedim ben :) Bilmiyorum, ben zaten sevmediğim şeyi yemiyorum. Yediklerim arasında da bir birinci çıkaramadım ama çorba insanıyım. Yayla,mercimek,ezogelin vb. nin olmadığı bir hayat düşünemiyorum :)

En sevdiğin dizi?
Friends, Cheers, Seinfeld, Married with children,Monk, Scrubs, HIMYM ve Chuck en sevdiğim dizilerdendi,bittiler.
Şu an kaçırmadan izlediklerim ise Two and a half men, the Big bang theory, the Simpsons, Game of thrones, the Good Wife,... bu arada çerez niyetine izlediğim diziler de var ama ne kadar boş beleş bi insan evladı olduğumu görmeyin diye yazmıyorum buraya :)

Özel bir yeteneğin olsa bunun ne olmasını isterdin?
Şöyle bir combo yapsalar da gideceğin yere göre hemen hazırlanma, her işi zamanında yetiştirme, spor-diyet yapmadan güzel bir vücuda sahip olma gibi hepsini topyekün veren bir süper güç fena olmazdı :p

Hasta olmanın en kötü yanı nedir?
Doktora gitmek. Sevmiyorum ne doktor ne hastane. Tıp okumadıysam sebebi bu. Göz doktorundan bile korkar mı insan ben korkuyorum, çekiniyorum anlayın artık siz durumun vehametini.

Alınacak listen var mı? İlk 5'i nedir?
Babalar günü yaklaşıyor ama hala babacığıma bir hediye alamadım. Bir iki güne halletmem lazım.
Güzel bir boyfriend jean arıyorum en yırtık pırtığından ama bulamadım hala.
Önümüzdeki günlerde onlarca düğün-nikah var. Elbise-ayakkabı-çanta alışverişine çıkmak lazım.

İlk aldığın makyaj malzemesi nedir?
ay hiç hatırlamıyorum ama her genç kız gibi kalemdir muhtemelen.

6 Haziran 2014 Cuma

Eskiden Buralar Hep Dutluktu...

Oldum olası eller havaya insanı olmadım. Üniversite yıllarımda bile benim eğlence anlayışım 2-3 kadeh bir şeyler içip sohbet edebileceğim güzel müzikler çalan bir mekandı. Tabi etrafınızdaki kişilerin etkisi ve böyle mekanların eskinin Ankarasındaki azlığı nedeniyle sevmediğim ortamlara girmedim değil. Nedense aklıma geldi acaba kapandı mı oralar diye bakarken son yıllarda Ankara'da ikamet etmiş insanların mutlaka uğradığı en kötü önünden geçtiği bu mekanları sizlerle yad edeyim istedim.

İlk en nefret ettiğimle başlayım:
Brothers
Hem 7. caddedeki hem Kızılaydakine sayısız kez gittim. Bir mekan bu kadar mı kalabalık olur arkadaş. Arkanızdaki adamın sandalyesi sizinkine yapışık, müzik dersen kötü. Daha da kötüsü acayip yılışık solistler. Hele bir de kızkıza ya da kızların çoğunlukta olduğu bir grupsanız hemen sahnenin önüne alırlar sizi zorla. Gecede en az 5 doğumgünü kutlanır. Of hatırlayınca afakanlar bastı. Lakin en yakın arkadaşlarım ve arkadaşları pek severdi, el mecbur naparsın.

Yer fıstığı 
7. caddedeki şubesi için konuşacak olursak küçük, duman altı bir mekandı. bir de o kabukları yere atma fikri saçma ve gereksiz sırf konsept yapacağım diye. Müzikler berbat bir de içeri kıro doluydu şimdi yalan yok. Allahtan kapandı sonra :)

Overall
Şimdi bura için bi tabir var Ankara'da pavyona git ama Overall a gitme diye anlayın artık. 2006-2007 yıllarına kadar gayet güzel bi mekanken sonra çok bozdu,ama öyle böyle değil :)

Saklıkent
bizim neslin konser mekanı. Şimdikiler gibi o da mekanın 2 katı bilet satıp balık istifi gibi diziyordu milleti. Ankara'da işletme mantığı değişmiyor demek ki.

Gölge Bar
90larda efsane olmuş, Sakarya taraflarında gidilebilecek ve düzgün müzik dinlenebilecek tek mekandı herhalde. Lakin 2007den sonra bozdu orası da ayrı.

eski-yeni / Telve vb.
Buralar öğrenciliğimin son yıllarında açıldı sanırım. İçerisi öğrenci doluydu her daim. Yaş ortalaması 22yi geçmez. Hizmet,kalite dersen düşük çünkü ucuz bu da neden öğrenci dolu olduğunu açıklıyor sanırım. Bir de belki içerdeki üniversiteli kızlardan birini ayarların diye gelen 35 yaş ve üzeri takım elbiseli amca kaynıyordu eskiden şimdi öyle mi bilemem.

Drunk
ODTÜ 100.yıl çıkışında bulunan Çankaya, Bilkent, ODTÜ ve Hacettepelilerin uğrak yeri olan bu mekanda da amaç yine karı kız kesmekti çoğu için ama en azından kelli felli adamlar gelmiyordu. Bir de yemekleri çok güzeldi bak, kapandı gitti ama.

Ha iyi mekanlar yok muydu diyeceksiniz vardı ama şu an aklıma sadece Manhattan geliyor :) Daha vardır da aklıma gelmiyor, hatırlatın bana Ankaralılar :)

Peki sen ne arıyorsun diyecekseniz. Aslında çok bir şey aramıyor adam gibi hizmet, güzel müzik ve sürekli g.tü başı kollamayacağım bir ortam. Neyse şimdi bir kaç mekan var Allahtan adam akıllı , bizim zamanımızda yoktu bunlar azizim dutluktu hep buralar..

Şimdi nereleri seviyorum derseniz konumundan dolayı gitmeye alıştığımdan mıdır nedir ama hafta içi arkadaşlarla buluşup hasret gidereceksem Tepe Prime'daki New Castle tercihim oluyor. Ayrıca yeni açılan No.4 de fena değil gibi. Güzel müzik dinleyip eğlenmek istersem Mood Shifters inc geliyor aklımıza ilk genelde. Brasserie Bomonti de gidilmeyecek yer değil. Bir kaç yerim daha var ama onlar bende saklı kalsın :p E anlamışsınızdır nasıl bir mekan istediğimi, sizden gelecek önerilere de açığım :)

5 Haziran 2014 Perşembe

So Tell The Girls That I'm Back In Town

İzleyicilerimin büyük çoğunluğunu hemcinslerim oluşturduğundan -aman erkek okuyucularım alınmasın- bu şarkıyı uygun gördüm bu yazıma başlık olarak :)


Dün itibariyle doktora yeterlik sınavını atlamış bir insan olarak pek özlediğim blog alemine dönmüş bulunmaktayım. Son aylarda adamakıllı post yazamamış olmamın nedenlerinden biriydi bu süreç. Neyse bitti gitti, şimdilik rahatız :)

Peki bu aralar n'apıyorum derseniz hayatında bir şeye odaklanınca diğer şeylerden feragat eden bir insanım. Doğal olarak son aylarda spor, alışveriş, gezme,eğlenme vs. gibi şeylerin hepsinden uzak kaldım. Son bir haftadır hayatımı eski düzene döndürme çabaları içindeyim.

İlk başta aylardır uzak kaldığım sporu yeniden düzenli yapmaya başladım. Bir hevesle yazıldığım büyük spor salonlarındaki kalabalık ya da benim üşengeçliğimden kaynaklanan "işten geç çıktım bugun gitmeyim, yok işim çıktı aman iki seans pilatese gitmesem n'olur" gibi kaytarma bahanelerimi yok etmek için evime yakın, iş çıkışı yolumun üzerindeki bir spor salonuna yazıldım ki bu zamana kadar tercih etmediğime pişman oldum. Gerek üye sayılarının azlığı, eğitmenlerin çokluğu, aletlerin her daim kullanılabilir, temizliğin had safhada olması beni ziyadesi ile memnun etti. Bir de uğramamazlık yapmıyorum önünden geçerken basıp gidersem vicdan azabı çekiyorum :) Hoş vücut denilen şey nankör, öyle bir hamlamışım ki üstümü giyerken acıdan gözlerim yaşarıyor 1 haftadır :(

Onun dışında var olmayan yemek ve uyku düzenim iyice rayından çıktı. Akşam dokuzda yatıp 2 saat sonra uyanıp sabaha kadar oturuyorum. Yemek dersen evde pişirmediğim gibi dışarıdan yemekten de hazzetmiyorum :S Neyse ki bu düzensizlik bana kilo olarak dönmedi aksine stres vs. nin etkisiyle 3 kilo bile vermişim :)

Dediğim gibi epeydir adam gibi eğlenemiyorum ama bu haftasonu eğlencenin dibine vuracağım umarım, şimdiden programım saati saatine hazır. Şu aralar 40ında hisseden bünyeyi 20li yaşlara döndürmenin vakti geldi :)

Bu bilgilendirme yazısından sonra her zamanki gibi havadan sudan konularla aranızda alacağım, merak etmeyin :p

1 Haziran 2014 Pazar

Tek Derdim Ne Yesem : V for Vendetta Yumurtası


Bu postu erkenden gireyim ki pazar kahvaltısına yetişsin dedim :)Filmi izleyenler mutlaka hatırlayacaktır V'nin hazırladığı değişik yumurtalı ekmeği. Aslında egg in a basket olarak anılan bu kahvaltılık V For Vendetta yumurtası olarak anılmaya başlamış filmden sonra. Geçen gün pinterestte denk gelince deneyim dedim. 
Malzemelerimiz:
tereyağ
yumurta
ekmek
tuz
Yapılışına gelirsek aslında ortada ama yine de anlatmakta fayda var. 1 tatlı kaşığı tereyağını tavada eritip ortasında bir bardak vs. yardımıyla yuvarlak bir boşluk yarattığımız ekmeğimizi koyuyoruz. Daha sonra bu boşluğa 1 tane yumurtayı kırıyoruz. İsterseniz bu aşamada isterseniz de piştikten sonra üzerine tuz atabilirsiniz. Burada önemli olan kısık ateşte yavaş yavaş pişirmek ki üst kısımda kalan yumurta da biraz pişsin ve çevirirken dağılmasın benimkinde olduğu gibi :) Neyse ekmeğimizin iki kısmını da güzelce pişirdikten sonra servise hazır. 
Afiyet olsun!